Low and Slow: Bir Kültür olarak “Lowrider”
Parlak jantlar, hareketli airbrush desenleri ve neredeyse yerde giden ama istediğinizde hoplayıp zıplayan otomobiller ve dahası… Bunların gösterişle, başkaldırıyla, hakkını aramayla ne gibi bir ilgisi olabilir. 3, 2, 1, kayıt efenim…
Her otomobil tutkunun hayallerini süsleyen otomobiller muhtemelen yanı başındaki duvarına astığı posterlerde kendini belli eder. Benimse posterlerle yolum; çocukken bir oto boyacı dükkanında kesişiyordu. Boya firmalarının gönderdiği hayallerimi süsleyen otomobillerle dolu posterler… İşte tam da bu posterler sayesinde otomobil kişiselleştirmenin farklı alt kültürleri yansıtan bir ifade biçimi olduğunu anlamam fazla uzun sürmüyor çünkü ilk defa gördüğüm alev alev yanan bir hot rod fotoğrafına yapılmış meguiars takvimi içimdeki ‘petrolhead’i tetikliyor ve -isimlerini sonradan öğrendiğim- önce hot rod tarzı ve ardından lowrider kültürüyle tanışmama bir vesile oluyor.
Lowrider’ı Türkçe’ye çevirebiliriz ama lowrider aslında görüldüğü kadar da basit bir kelime değil(bu yüzden orijinal İngilizce yazılışını kullanacağız.). Onu farklı yapan özelliğiyse bir kesimin yaşam tarzını yansıtması; sadece otomobillerle alakalı olmayıp motosikletlerden bisikletlere farklı yansımalarının olması.
Lowrider Kültürünün Karmaşık Kökeni:
Bir kültür olarak lowrider’ ın Amerika(ABD) topraklarından çıkmasına pek de şaşırmamak gerek doğrusu. Bunun bir sebebi olarak Amerika’da kozmopolit bir toplum yapısı olmasını gösterebiliriz. 1920’li yıllarda otomobil sahibi olmanın getirdiği kolaylık (Burada Ford’un A ve T modellerinin etkisi yadsınamaz, kendileri ilk seri üretim modellerden olup ki bu da otomobil fiyatlarının ulaşılabilir seviyelere inmesindeki en büyük etmendir.) Birleşik Devletler’in diğer bir çok yerinde olduğu gibi Los Angeles Şehrinde genç-yaşlı herkesin herkesin bir otomobil sahibi olmasını mümkün kılıyordu. Toplumun her kesiminden gençler de önceleri Model A’ları daha sonraları Model T’leri cüzzi miktarda paralara alabiliyorlardı. Aldıkları otomobillerin gövde panellerinden bazzılarını söküp hafiflemesini sağlıyorlar ve motorlarını da güçlendirerek Mojave çölünün doğusundaki kurumuş göl yatağında yarıştırıyorlardı. O zamanlar yaptıkları modifiye edilmiş arabalarına ‘hop-up’ yada ‘gow job’ demiş olsalarda yaptıkları şey dünyadaki ilk hot-rodlardan başka birşey değildi.
Sonraları genç hot-rod’cuların ilgisi 30 ve 40’lı yıllarda hızdan daha çok dış görünüm ve konfora kaymaya başladığında basık görünümlü; yere yakın, görünümü iyileştirilmiş otomobiller ortaya çıktı. Bu tarzın ortaya çıkmasında doğu Los Angeles’daki zamanın trend garajlarının etkisi de oldu.
50 ve 60’lı yıllara gelindiğinde modifiye kültürü beyazların başını çektiği bir kısım modifiye meraklısı için uç noktalarda bir yere doğru gidiyordu. Artık otomobillerin hızından ziyade görünümü önem kazanmaya başlamıştı. Beyaz Amerikalılar için kişiselleştirme biraz daha uç noktalardaydı fütüristtik görünümlü otomobiller bir moda gibiydi fakat genç Chicano’lar bunun aksine kendi tarzlarını ortaya koydular ve bu sayede lowrider kültürü ortaya çıktı.*
- *Chicano yada Chicana, Wikipedia’daki tanıma göre Amerika’da yaşayan Meksikan-Amerikan topluluğa verilen isim.
Lowrider otomobilleri 50’li yılların sonu ve 60’lı yılların başında genç Chicano’lar Meksikan-Amerikan kültürnün gurur duyulan renkli bir ifadesi olarak ortaya koyduklarını söyleyebiliriz. San Diego Otomobil Müzesi araştırmalarına göre tarzın ortaya çıkışında ve gelişiminde eski bir Meksika geleneği olan ‘paseo’nun etkisi büyüktür. ‘Paseo’ yu açıklamak gerekirse biraz kaba tabirle ‘piyasa yapmak’ olarak tanımlayabiliriz. Meksika’da genç erkekler ve kadınlar eski zamanlarda flörtleşmek için şehir/kasaba merkezlerinde gösterişli kıyafetler giyip birlerinin önlerinden geçip flörtleşiyorlardı. At sahibi olan beyler hem kendileri süslenir hem de atlarını süsleyip paseoya giderlerdi. Otomobillere ulaşmanın ve kişiselleştirmenin geçmiş zamanlara göre daha kolay olması otomobillerin toplumun bu geleneğe adapte olmasını kolaylaştırdı ve atların yerini otomobiller aldı. Lowrider’da bunun modern bir yansıması olarak; ateşli duran parlak renkli boyaları ve basık görünümleriyle bir gösteriş aracı olmuştu bile. Bu yüzden low- rider akımının Meksikan-Amerikan topluluğundan çıkmasına şaşırmamak gerek.
Bir başka açıdan lowrider kültürünü irdeleyecek olursak 1900’lü yılların başında; iş aramak için Meksika’dan göç eden işçilerin çocuklarının yetişkin oldukları yıllar tam da 2. dünya Savaşı’nın bittiği yıllara denk geldiğini görüyoruz. 2. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle de bu tarihlerde Los Angeles neredeyse dünyadaki en büyük şehirli Meksikalı nüfusa ev sahipliği yapmaktaydı; düşük gelir grubuna mensup Meksikalı-Amerikanlar ‘bario’ olarak isimlendirdikleri getto mahallelerine sıkışıp kalmış; o yıllarda ırkçılığın etkisi Meksikalı-Amerikalı nüfusu da etkilemekteydi. 1940’lı ve 50’li yıllar içerisinde bulundukları genç kuşak ebeveynlerinin aksine; bu duruma bir başkaldırı olarak beyazların çoğunlukta yaşadığı bölgelerde otomobilleriyle gezip alışveriş yapmaktan; plajlara gitmekten çekinmiyorlardı. Bu açıdan da lowrider kültürü ‘chicano’lar için kendilerini ifadenin de bir sembolü olmuştur.
Teknik ve Görsel Olarak İncelemek gerekirse;
İlk lowrider örneklerinde bagaja kum çuvalı koyarak otomobili alçaltma; yayları kesme (biryerlerden tanıdık geldi mi ? Tofaşk desem ya ?) gibi uygulamalar olsa da; 1958 yılında California eyaletinde arabaların çamurluklarının jant üst seviyesinden aşağıda olmasının yasaklanması Lowrider topluluklarını yeni arayışlara itti. Geleneksel olarak küçük jant-lastik kombinasyonu kullanımını buna bağlayabiliriz.
Aradan fazla süre geçmeden akılcı çözüm gelmişti; 1959 yılında Ron Aguirre tarafından ilk defa; uçaklarda kullanılan hidrolik sistem uyarlanarak; hidrolik sisteme sahip lowrider yapılmıştı bu sayede polisin olduğu yerlerde aracı normal sürüş yüksekliğinde kullanıp istedikleri zaman da otomobillerini basık hale getirebiliyorlardı.
Ama bu da polislerin lowriderlara bir kusur bulup ceza yazmalarına engel olmadı onların gezdikleri caddeleri trafiğe kapatma gbi eylemlerde bulunuldu. Buna karşın Lowrider topluluğu da teknik değişiklikler yaparak hidrolik ve pnömatik aksamı şase içerisine gizleyerek görünmesini engellediler ayrıca; gösteri ve protestolar yaparak haklarını aramaktan; toplantılara devam etmekten vazgeçmediler.
Lowrider’ların tanınması;
1960’lı yılların sonundaki ‘Chicano’ sivil hareketlerinde ön planda olmasıyla tanınmaya başlandı. 1970’li yıllara gelindiğinde Amerika’da bilinen bir akım olmuştu. Şarkılara konu olması (War ~ Low Rider,1975), isim vermesi hatta ‘Chicano’ kültürüyla alakalı yapılan belgesellerde (Chico and The Man) Lowrider otomobillere yer verilmesi; bu akımın yayılmasında önemli rol oynayan etmenlerdir.
Ülkemizde (doğal olarak) pek yer bulmayan bu akım günümüzde görsel basın, Hiphop camiasındaki saygın sanatçılarında kullanması, Lowrider klüplerinin çabalarıyla daha da bilinir bir konumda geniş kitlelere hitap etmekte. Lowrider’ ın bir kültür olarak sadece otomobili basık hale getirmek; havalı veya hidrolik süspansiyon kullanmak veya airbrush gövde resmi yapmaktan öte bir toplumun kültürü ve yaşanmışlıklarını yansıtan unsur olduğunu görüyoruz.
Bir otomobil kültürü olarak lowriderlar da tıpkı graffiti ve hip-hop gibi ‘chicano’ kültürünün bir parçası olması bu olguların birlikte ele alınabileceği anlamına geliyor, otomobillerdeki ışıltılı süslemeleri, gövde resimlerini bu kültürel ögelerin bir harmanı olarak nitelendirebiliriz.
Kaynaklar: